top of page
Terbiye-Osmanlıca-Sayı-4.jpg

 

TERBÄ°YE MECMUASI

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

Terbiye Mecmuası Rumi 15 Mart 1330 (M.1914)’de yayına baÅŸlamıştır. Kurucusu ve baÅŸmuharriri Mustafa Satı Bey’dir. Ä°ki haftada bir yayınlanan Terbiye Mecmuası, Matbaa-i Orhaniye tarafından Ä°stanbul’da basılmıştır. Terbiye Mecmuası 1 Mayıs 1330’da dördüncü sayısını çıkardıktan sonra yayınına ara vermiÅŸtir 


Terbiye Mecmuası’nın belli bir yazar kadrosunun olmadığı derginin içindekiler kısmından anlaşılmaktadır. BaÅŸyazar Satı Bey’dir. Terbiye Mecmuası”nda yazı ve makaleleri bulunan yazarlar: Satı Bey, Ä°smail Hakkı, Nafi Atuf, RuÅŸen EÅŸref, Fazıl Ahmet, Ahmet Cevat, Ali Ulvi, Osman Fahri, Nuri Bakır, Naci Bey, Necmi Bey, Avni Bey, Seracüddin Bey, Suat Fahir ve Ferit Necdet,’dir.

​

Terbiye Mecmuasının birinci sayısında (R.15 Mart 1330/M.1914) yer alan yazı ve makaleler sırasıyla ÅŸöyledir: Editör, “BaÅŸlarken” s. 1; Satı Bey “Faaliyet Zevki”; Nafi Atuf, “Çocuklar Ä°çin Bir Bayram”; Fazıl Ahmet, “Mektebi Ä°ptidaiyede Terbiye Badia”; Ä°smail Hakkı, “Resmin Talim ve Terbiye ile Münasebeti”; Ahmet Cevat, “Çocuklara Hikaye”; Satı Bey, “Aile Kucağında Vatan Terbiyesi (DüÅŸmen orduları Ä°stanbul kapısında iken)”; Editör, “Terbiye ve Maarif Meselelerine Dair Ä°ktibas ve Tenkit”; Ali Ulvi, “Çocuk Åžarkıları”; Osman Fahri, “Çocuk Manzumeleri”;  “Ders Numuneleri”. 

 

Terbiye mecmuasının ikinci sayısında (R. 1 Nisan 1330/M. 1914) yer alan yazı ve makaleler sırası ile ÅŸöyledir: Satı Bey, “Ressamın Tesiri”; Ahmet Cevat, “Çocuklara Hikaye”; Nuri Bakır, “Åžarkta Fransız Mektepleri Hakkında”; Ä°smail Hakkı, “Resmin Talim ve Terbiye ile Münasebeti”; Naci Bey, “VatanperverliÄŸe Dair”; Necmi Bey; Editör, “Terbiye ve Maarif Meselelerine Dair Ä°ktibas ve Tenkit”; Ali Ulvi “Çocuklara Åžarkı”; Avni, “El Ä°ÅŸleri”; Satı Bey, “Tedrisatı Taliye’de Ä°stikrar ve TekÅŸif”.

 

Terbiye mecmuasının üçüncü sayısında (R. 15 Nisan 1330/M. 1914) yer alan yazı ve makaleler sırası ile ÅŸöyledir: Satı Bey, “Yanya ve Yanyalarımız”; Ahmet Cevat, “Çocuklara Hikaye”; Ä°smail Hakkı, “Resmin Talim ve Terbiye ile Münasebeti”; Seracuddin Bey, “Mükafat ve Merasim”; Necmi Bey, “Aile Hayatı”; Editör, “Terbiye ve Maarif Meselelerine Dair Ä°ktibas ve Tenkit”; Avni, “Kağıt Ä°ÅŸleri”; Osman Fahri “Çocuk Åžarkıları”; Suat Fahir, “Çocuk Manzumeleri”; Satı Bey, “Tedrisat-ı Taliyede Ä°stikrar ve TekÅŸif”.

 

Terbiye mecmuasının dördüncü sayısında (R. 1 Mayıs 1330/M. 1914) yer alan yazı ve makaleler sırası ile ÅŸöyledir: Satı Bey, “Kiraz AÄŸacı”; Nafi Atuf, “Bizde Aile”; Ahmet Cevat, “Çocuklara Hikaye”; Ä°smail Hakkı, “Resmin Talim ve Terbiye ile Münasebeti”; RuÅŸen EÅŸref, “Şımarık Çocuk”; Editör, “Terbiye ve Maarif Meselelerine Dair Ä°ktibas ve Tenkit”; Ferit Necdet, “Çocuklara Åžarkı”; Suat Fahir, “Çocuklara Manzuma”; “Ders Numune ve Zeminleri”.

Kaynak : Jawad SIDDIQI & Kubataliv-Toplum Bilimleri • Ocak - Haziran • 7 (13) : 331-346

​

​

​

​

Nafi Atuf Bey'in TERBÄ°YE MECMUASINDAN'inden bir yazısı ;

​

​

                                        ÇOCUKLAR Ä°ÇÄ°N BÄ°R BAYRAM

​

Lozan’da iken arası bir haftadan fazla geçmezdi ki ikinci bir bayrama tesadüf etmemiÅŸ olayım.. Sabahleyin trampetler, musikilerini çalan sesleriyle uyandırdıkları zaman derdim ki: Ä°ÅŸte yine bir bayram!

Hakikaten böyle idi; kasapların, sporcuların, sosyalistlerin, çocukların… Bayramları tevali[1] edip duruyordu.

Millî ve resmî bayramlar müstesna olmak üzere böyle hususî ve adeta her mesleÄŸe ait bayramlar pek çoktu. Ve ÅŸüphesiz ki Ä°sviçre gibi bütün mütemeddin[2] memleketlerde de milleti heyecan ve hararete sevk edecek böyle bayramlar sık sık yapılıyordu. “Robespierre”, Fransa Ä°htilali’nin bu rükn-i[3] mühimi, bayramların kıymet-i terbiyeviyyesini pek âlâ takdir etmiÅŸ ve “Millî bayramlar, terbiye-i amme’nin bir amil-i mühimi gibi addolunmalıdır.” demiÅŸti.

Bayramlar çocuklar için olduÄŸu kadar büyükler için de mühim bir terbiye amilidir. Evvelleri, daha ziyade, halkı heyecan ve faaliyete sevk için bir vasıta gibi telakki olunurken bugün bayram, terbiyevî kıymeti haiz tabii bir ihtiyaç haline girmiÅŸtir. Asrımızın muttarid[4] ve yekâhenk[5] faaliyetini dinlendirmek ve ÅŸenlendirmek için sık sık bayramlara muhtacız. Ve bunlar ne kadar ince bir intizamla tertip olunur ve ne kadar güzel idare edilirse tesiri o kadar çok ve derin olur; bayramların kuvve-i teshiriyesini[6] idame etmek, yükseltmek için de her seneki bayramın geçmiÅŸlerinden daha güzel idaresine çalışmalıdır.

Bizim burada, bayramlarımıza gösterdiÄŸimiz lakaydi düÅŸünülerek diÄŸer bütün memleketlerde de böyle olduÄŸuna hüküm edilmesin; bilakis, bayramlarda bütün halk vazifesini bırakır, kadınların bile salıncaklara, bayram arabalarına bindiklerini gördüÄŸüm zaman mütehayyir[7] kalmıştım; fakat bir garblı için bunda hiç de mütehayyir olacak bir ÅŸey yoktur; o bayramın kendisine mahsus bir takım ananat ve âdatı vardır ki onların ihya edilmesi lazımdır. Esasen bayramların taşıdığı en büyük gayelerden biri: bir hatırayı bir saadet ve felaketi yâd etmek deÄŸil midir?

Milletle beraber, hükümet de, bu saadet ve felaketi yâd etmek ve bütün milleti bu hatıranın başında müÅŸterek ve el ele toplayabilmek için bütün fedakârlıkları ve müsaadat-ı mümküneyi yapar.

Son asır gençliÄŸin ve çocukluÄŸun terbiyesine pek çok ehemmiyet veriyor. Ve bunun için bütün vesait-i terbiyeyi pek mükemmel ve maharetli kullanmaya çalışıyor.

Bayramların hepsi, ÅŸüphesiz ki, kıymet-i terbiyeviyeyi haiz deÄŸildir. Karnaval rezaletlerini düÅŸünmek bize bir fikr-i kâfi verebilir.

Çocuklar ve gençler için de bayramlar düÅŸünmek ve onları bir itina-yı mahsus ile tertip ve tanzim etmek elzemdir.

“Goblot”[8] senede bir defa, yirmi yaşına vasıl olmuÅŸ genç kızları ve erkekleri toplamak için bir bayrama lüzum görüyor ve bu bayram için de ilkbaharı münasip buluyor: Hayatın tatlı devrelerine girmiÅŸ gençler ÅŸarkı söyleyecekler, dans edecekler ve gençliÄŸin bu kıymettar senesini tesʽid[9] eyleyecekler.

Lozan’da “Montbenon”da yapılan çocuklar bayramını arkadaşım bana yazıyordu: “5-7 yaÅŸlarında çocukların bu bayramı, cidden ruhu okÅŸayan pek mesut hisler tevlid[10] ediyor. Artık bayram yerine, “Montbenon”a kanmıştı. ZikrettiÄŸim tertibat ile hazırlanmış meydanlığa tahsis olunan mevkilerde yerleÅŸiyorlardı, istirahat ediyorlardı. Kuru bir dolaÅŸmanın, musikinin, süslü elbiselerin hiçbir zaman bir çocuk ruhunu tatmin edemeyeceÄŸi aÅŸikâr olduÄŸundan burada kendilerine “bayram”ın ulviyetini daha açık bir lisanla ifham[11] edecek hediyeler takdim ediliyor, kiraz veriliyordu. Muallime, elinde tuttuÄŸu ince mendil kâğıtlarını çocukların boynuna asarak ellerine birer külah kiraz tutuÅŸturuyordu. Ä°stirahat hitamını[12] müteakip sıra artık hürriyet-i kâmileye, oyunlara, asıl bayramın canlı noktasına gelmiÅŸti. Terennüm-saz[13] olan orkestranın ahenk-i latifi hiçbir kulaÄŸa eriÅŸemiyor, herkes oyun yerine evvelce hazırlanmış kuklaya koÅŸuyor, eÄŸleniyor.

​

​

​

​

​

​

​

​

​

 

 

 

                                                            Anvers ÅŸehrinde her Temmuz’un 21. günü yapılan çocuk bayramı manzaralarından:

                                                                                                         Kız ve erkek çocuk alayları.

 

Bir çığlık, bir cıvıltı Montbenon’u çın çın öttürüyordu.” [Saʽy ü Tetebbu Mecmuası Numero: 03]

Ben, gençlik ve çocukluk için bilhassa ilkbaharda bir bayramın lüzumunu bu sene, pek açık duydum. Havalar ÅŸubat içinde pek müsait gidiyordu. Tabiatın uyandığı ve canlandığı bir zamanda çocukların da bütün hislerinin ve faaliyet-i masumenelerinin dirildiÄŸini gördüm. Onlar, bahçelerde topraklarla uÄŸraşıyorlar, çiçeklere ve yeÅŸilliklere daha çok bir merbutiyet gösteriyorlardı.

Russo’nun, Froebel’in, Pestalozzi’nin… Bütün bu pedagoglar silsilesinin terbiyede koydukları [çocuklara tabiatı sevdirelim] esası ne kadar doÄŸru ve tabiidir! Bu güzel günleri 1 Mart 1330 takip etti. Artık çocukların hayat-ı medeniyelerinde de bir deÄŸiÅŸiklik oluyordu. Herkes çocuÄŸunu bir sene daha büyümüÅŸ, hayatta bir sene daha ilerlemiÅŸ düÅŸünecekti. On yaşındaki çocuk artık on birine, on birindeki on ikisine basacaktı…

Hayatın ve tabiatın bu inkılaplarını doydurmak, tabiatın hayatı ile beÅŸerin hayatı arasında samimi bir münasebet ve irtibatın mevcut olduÄŸunu çocuklara anlatmak için ben, bilhassa ilkbaharda… Bütün çocuklar için bir bayrama büyük bir lüzum gördüm.

Amerikalılar ne kadar doÄŸru düÅŸünürler: “Tabiatı taklit ediniz. Ä°lkbahar geldi mi yeni bir libas giyiniz ve bahar gibi ÅŸen ve ÅŸad olunuz!”

Çocukların büyük ihtiyaçlarına tekabül eden bayramlar o ihtiyaçları elbette daha çok güzel idare ve tatmin edecektir. Çiçeklerle, yeÅŸil dallarla süslenmiÅŸ temiz bir salonda ilkbaharı tesʽid eden tagannilerden[14] sonra zarif bir bahçeden çiçeklerin, aÄŸaçların uyanmasını tetkik ettirmek ve onları sevdirmek; mini miniler gibi daldan dala konarak neÅŸe-dar ve mesrur[15] ilkbaharı karşılayan kuÅŸların cıvıltılarını ihtiram ve muhabbetle dinletmek.. Bu, ilkbaharda mürebbilerin, muallimlerin ilk ve mühim iÅŸi olsun!

                                                                                                             

                                                                                                                                    NAFÄ° ATUF

                                                                                                                        Terbiye Mecmuası Sayı 1

                                                                                                                                   15 Mart 1914

 

[1] Arkası kesilmeden devam etme, birbiri ardından gelme.

[2]  MedenîleÅŸmiÅŸ, medenî, uygar

[3] Bir topluluÄŸun büyük önem taşıyan, temel durumunda olan fertlerinden her biri.

[4] Düzenli bir ÅŸekilde, hiç deÄŸiÅŸmeden birbiri ardınca olan, tek düze sürüp giden, monoton.

[5] Hiç deÄŸiÅŸmeden, aynı âhenkte devam eden

[6] Kuvvetli bir tesirle kendine baÄŸlama, büyülenmiÅŸ duruma getirme:

[7] ÅžaÅŸmış, ÅŸaşırmış, hayrete düÅŸmüÅŸ.

[8] Edmond Goblot.

[9] Kutlama, tebrik etme

[10] Meydana getirme, sebep olma, yol açma, doÄŸurma

[11] Anlatma, bildirme; anlatılma, bildirilme

[12] Son, nihâyet, bitim

[13] NaÄŸme ile söyleme, güzel ve tatlı bir sesle hafif hafif ÅŸarkı söyleme

[14] NaÄŸme ile söyleme, ÅŸarkı söyleme

[15] Sevinçli, memnun (kimse), mutlu

​

Transkripsiyon : Haluk Kayıcı

​

​

                                                  BÄ°ZDE AÄ°LE

 

Aile, hayat-ı içtimaiyenin nüvesi, vahit kıyası gibi telakki olunabilir. Her milletin mukadderatında, aileleri ahvalinin büyük bir tesiri görülür. Onun için her millette aile münasebetini büyük bir ehemmiyetle tetkik ve tanzim etmek lazım gelir. Aile münasebeti ıslah ve tanzim edilmedikçe, yapılacak diÄŸer bütün ıslahat temelsiz ve semeresiz kalır. DiÄŸer müeseseler gibi, ailede ÅŸark da baÅŸka garp da baÅŸka birer tarik-i tekemmül takip etti: Garp da Ä°ktisadi ve içtimai hayat inkiÅŸaf ederken aile münasebetinde de akis-i elimliler uyandırdı. Artık erkeÄŸin kuvve-i istihsaliyesi aile ocağını geçindirmeÄŸe girmektedir bir halle gelince kadında , çocukta... erkeÄŸin muavini oldu. Ve bu müÅŸterek sa’y, kurulan aileyi yaÅŸatmak hususundaki bu müÅŸterek faaliyet ailenin muhtelif fertlerini birbirine daha fazla yaklaÅŸtırdı. 

 

Åžimdi kadının erkekle buluÅŸturanı yalnız istihsal noktasına münhasır kalmıyor;hayat-ı maneviye ve fikriye de de kadın erkek den geri kalmak istemiyor . Darülfünun müdavimleri içinde, bazen, ekseriyeti kadınların teÅŸkil etmesi bu fikirleri pek iyi teyit eder. Ve artık kadın, hem maddi ve hem manevi, erkekle ayar olursa birinin diÄŸerine tahakkümü ve bu suretle muvazenesizliÄŸin husulü biraz fazla güç ve garip bir keyfiyet olur. Maddi ve manevi müsavi kuvvetlere malik olan erkek ve kadın teÅŸrik-i hayat ederek aralarında vazife taksim ettiÄŸinden sonra aile ahengi pek esaslı ve payidar bir süratte kuruluyor.

 

Kadınla erkeÄŸi birbirine manen ve fikren yaklaÅŸtırmak hususunda en büyük ve mühim amil, ÅŸüphesiz ki, mektepler oluyor. Mektep, erkekle kadın arasında edvar-ı maziye’nin açtığı çukurları doldurmuÅŸ, kadına erkeÄŸi ve erkeÄŸe de kadını daha yakından ve daha iyi tanımıştır. Garp bu husus da tedrici tekamülünü takip ediyor, kadınların terbiye ve tahsili erkeklerinki kadar büyük bir ehemmiyet kazanmıştır. Kadın ve erkek mesut bir aile teÅŸkil etmek için elzem hasa’is ve kabiliyeti kazandıktan sonra teÅŸrik-i hayat ediyor. Ve bu suretle,tabii, pek metin, pek canlı bir müessese vücut buluyor; ve artık, bu basit kümenin etrafında toplanan oÄŸul, gelin, torun, ve sa’ire gibi unsurlarda onun için ayrı ayrı birer alt mes’adet ve refah olmaÄŸa çalışıyor. 

 

Pek nadir müstesnalar neden sarf-ı nazar, aile münasebetimizde tabilik ve samimilik bulamayız. Bu hal, ÅŸu son zamanlarda daha arttı. Asrın ihtiyacı kadına da mevkini vermek lüzumunu ihsas ettikçe kadın ve erkek birbirlerine karşı daha yabancı ve daha ÅŸüpheli bir vaziyet takındı.. Åžimdiye kadar aile hayatının nazımı erkeÄŸin kör ve tehditkar sesi idi. Talak salahiyeti gibi kutlu ve medhuÅŸ bir salaha malik olan erkek istediÄŸi zaman aileyi periÅŸan edebilirdi. Kabiliyeti, terbiyesi, ilmi, nezaketi... ailedeki zevki idrak edecek bir dereceye yetiÅŸmeyen erkeklerimiz, kadını zayıf ve cemiyet içinde bile hayatını kurtaracak kabiliyet ve iktidara gayr-i malik gördükçe büsbütün maÄŸrur ve müstebit olmuÅŸtur. 

Adeta “atavizim” ÅŸeklinde yerleÅŸen bu kudret kadını pek çok alçaltmış, ve erkeÄŸe bozuk zararlı bir silah hazırlamıştır..

Artık ailede mütekabil bir hareket, mütekabil bir samimiyet yerine korkuya müstenit-i suri bir itaat hakim sürüyordu. Ve bu, tıpkı bir hükümet-i müstebit gibi, çökecek , anarÅŸiler uyandıracak, anaforlar yapacak ve nihayet kadında hem cinsinin bu asırda malik olduÄŸu mevkii kazanacaktı.

Bugünün her dakika için müstait-i inhilal aileleri aynı istidada haiz bir cemiyete, bir millete temsil olabilirler. SaÄŸlam vaid-i cemiyet için kutlu aile münasebetlerine ihtiyaç vardır.

Kadın ve erkek, hayatta pek samimi iki dost, iki arkadaÅŸ olarak yaÅŸamaları icap eden bu iki ÅŸalısın neden böyle birbirlerine yabancı bir halle girdiler; aile denilen nüve-i içtimai erkanı ne için en çürük, en mukavemetsiz rabıtalarla baÄŸlanıyor?

Bu mesele-i içtimaiye etrafında pek çok düÅŸünenlerimiz oldu. Tesir, tadat-ı  zevcat, talak.... gibi bir çok bahisler; fakat bu düÅŸünenler arasında esas yarayı bulan “Tahrir Mer’eh” müellifi oldu:

“Kadınlarımız ile erkeklerimizin arasını açan, onları birbirinden uzaklaÅŸtıran bu günkü gayri tabii hali doÄŸuran sebep : terbiye ve tahsil noksanıdır. ”

Bizde erkek ve ne kadın aile hayatının icap ettirdiÄŸi bir çok hususiyetlere vakıf deÄŸildir. Evi bir daireyi resmiye gibi idareyi düÅŸünen erkeklerimiz bulunduÄŸu gibi aile ocağında vazifesini giyinip kuÅŸanıp köÅŸesinde oturmaktan ibaret telakki eden kadınlarımızda pek çokdur. Bir erkek kadar kadında kocasını ve çocuÄŸunu memnun ve mesut etmeÄŸi bilmelidir. Kadın, ailede en büyük amil-i saadet olmak mevkiini kazanınca elbette salahiyet ve hukuku da cemiyet içinde pek çok yükselecektir. Kadınlarımız kadar erkeklerimiz, erkekleriniz kadar kadınlarımızda aile saadetini tevlid eden yüksek, samimi bir terbiye ve tahsile muhtaçtır. 

Erkek ve kadının tabii bir temayülleri vardır ki o da tenasüldür : Herkes tabiatta çocuÄŸa, zürriyete malik olmayı arzu eder; mütamadid çocukları arasında yaÅŸamak ister. Bu , ihtiyaç-ı tabidir. 

Fransızların “Yegane Evlat” , fikri tabii bir düÅŸünce deÄŸil. Almanların teksir nüfusu yanında bir çok Fransız ailelerinde hükümran olan bu “biricik evlat” a malikiyet fikri Fransa için müthiÅŸ bir felaket hazırlıyor. Norveç’in 51, Avusturya’nın 62, Ä°ngiltere’nin 63, Danimarka’nın 73, Ä°sveçin 89, Almanya’nın 98 senede ahalisi teza’üf ettiÄŸi halde Fransa da bu teza’üf-ü nüfus ancak 334 senede vakii olabilecek. 

Aile hayatının pek tabii bir neticesi olan çocuÄŸa malik olmak zevkini, ihtiyacını körleten bir takım sebepler vardır. Fransızlar için bu sebepler arasından bir kaçını sayalım:

1-İnsanın kendi istediği,

2-Küçük mülkiyetlerin çoÄŸalması,

3-Fransızların tahlidden kaçınmaları,

4-Mümkün olduÄŸu kadar fazla eÄŸlenmek ve hayatdan kâm almak arzusu

5-Esbab-ı istirahatin tezayüdü

6-Åžehirlerin çoÄŸalması......

​

Fakat “Demolin” bütün bu ikinci, üçüncü dereceye haiz ehemmiyetli sebeplerin başında cihaz meselesini buluyor. Ve bir Fransız ailesinin kızını evlendirmek için tahammül edeceÄŸi masrafların .. az çocuk yapmak için en mühim bir amil olduÄŸunu söylüyor..

Evvela ÅŸunu söyleyelim ki biz, çocuklarla pek meÅŸgul olamayız. Bu, bizim için pek büyük ve mühim bir noksandır. Çocuk bizi, masum ve latif çehresiyle , tavırlarıyla, oyunlarıyla pek zor cazip ve iÅŸgal edebilir. Onun hayatınla kendimizi pek az alakadar görebiliriz. Onlarla gezmeÄŸi, düÅŸünmeÄŸi eÄŸlenmeÄŸi.. .. Fazla lüzumsuz , yorucu bir iÅŸ telakki ederiz. Bu telakkiyi ezayla telakki ettikten sonra “çocuÄŸa malik olmak” zevki ailemiz için en yüksek bir ihtiyaç olacaktır. 

Yalnız bir erkek ve kadının teÅŸkil ettiÄŸi ailenin tesiri içtimaiyesi pek azdır, -tabir-i marufuyla- dal ve budağıyla düÅŸünelim ve mütalaa edelim. 

“Bir çocuk rızkıyla beraber doÄŸar” dardımeseli bizde çocukların bir aile için yük teÅŸkil etmeyeceÄŸini anlatıyor. Avam mutavassıt tabiyemizde fazla çocuÄŸa malik olmak bir zarar deÄŸil , belki onun mesaisinden ailenin edeceÄŸi istifade nazar-ı dikkate alınırsa bir faidedir. Bizde hayat-ı içtimai tecemmü “Communautaire” ÅŸekilde tecelli ettiÄŸi için bir zaruret ve lüzum olmayınca oÄŸullar ve torunlar büyük babanın ocağı etrafından ayrılmazlar. Ä°stihsale yardım eden fazla kollar, ailenin refah maddisine yardım eder.

Ancak, bu, çok defa çocuÄŸun zararına oluyor. Çocukların baba ocağına tespitleri bir iÅŸçi, bir hadematçı gibidir. Bu tarz telakki yalnız köylülerimizde deÄŸil, orta tabakadaki babalarımızda da vardır. Pek çok pederlerin aÄŸzından ÅŸu sözleri iÅŸitiriz: “ Ben, oÄŸlumu bana hademat etsin diye yetiÅŸtiriyorum!” . Ailelerimizin ekseriyet-i uzemasında çocuklar için düÅŸünülen tarz-ı terbiyenin ruhu bu fikirden ibarettir. Bunu ne gibi muzır ve mühlik neticeler doÄŸurduÄŸunu takdir etmek pek güç deÄŸil:

1-Çocuklarımıza asrın ihtiyacı ile mütenasip bir ilim vermeyiz

2-Çocuklarda ÅŸahsi teÅŸebbüslere istidat bırakmayız.

3-Ahlakı, miskinane bir itaat haline sokarız.

 

Bu itibarla bizde ailenin en mühim rengi olan çocuk maluldür. O çok defa, mensub olduÄŸu ailesi için bir menba-ı saadet deÄŸil , bir sıkıntı , bir baÅŸ belası olur. Kafasız, ahlaksız, beceriksiz çocuklara malik bir ailede saadet aramak ne kadar boÅŸtur!

Bizde aileler Fransız ailelerinde olduÄŸu g ib i, az çocuk yetiÅŸtirmek için mühim ve mübrem sebeplere maruz deÄŸildir. Bununla beraber, verilen gayr-ı tabii terbiye dolayısıyla çocuklarımız bizim ailelerimiz için çok defa bir alt ıstırap oluyor.

Ve çocuk, baba, ana... Ailenin bu kaim-i selasilesi gayri tabii ve çürük rabıtalarla baÄŸlı yaÅŸadığı için bizde aile her zaman, dağılmaÄŸa, bozulmaÄŸa mahkum bir heyuladır.

                                                                                                                 

​

                                                                                                                                    NAFÄ° ATUF

                                                                                                                        Terbiye Mecmuası Sayı 4

                                                                                                                                   14 Mayıs 1914

Terbiye-Türkçe-Sayı-1.jpg
Adsız-2.jpg
bottom of page